Per. Kas 21st, 2024

Boşnak âlimler tarafından tercüme edilip Boşnak dergilerinde yayımlanan şiir ve yazılarından İstiklal Marşı şairinin Mehmet Akif Ersoy’un büyük Türk milletinin özgün bir sesi olduğunu görebiliyoruz.

2016 yılında Saraybosna Yunus Emre Enstitüsü’nün “Mehmet Akif Ersoy ve Bosna-Hersek” başlığı altında yayımladığı broşürden, İstiklal Marşı şairinin baba tarafından Rumeli kökenli olduğunu, özellikle Bosna-Hersek ve Boşnaklarla sağlam bağlarının olduğunu görebiliyoruz. Bu bağ öncelikle Mehmet Akif’in yayımladığı Sebilürreşad dergisi vesileyle başladı. Mehmet Akif’in bazı yazıları Safvet Bey Başagiç başta olmak üzere birçok Boşnak âlim tarafından Boşnakçaya tercüme ediliyor ve ulusal alfabe olarak kullandığımız Bosna Arap alfabesiyle (Arebica) Misbah ve Yeni Misbah dergilerinde yayımlanıyordu.

Mehmet Akif İstanbul’da yaşayan Boşnaklarla zaman geçiriyor, Rumeli bölgesi ve Bosna-Hersek hakkındaki haberleri onlardan alıyordu. Bahsettiğimiz broşürün önsözünde Dr. Necmettin Turinay, Türkiye’de yaşayan şairler Hersekli Arif Hikmet, Müftü Ali Fehmi Cabiç ve Hoca Ali Şevki’nin büyük ihtimalle Mehmet Akif’le görüştüğünü söylüyor. Hatta aralarından Hoca Ali Şevki’nin Mehmet Akif’in büyük şiir yeteneğini daha genç yaşındayken gördüğünü belirtiyor. Bu gelişmeler ışığında, “Bu büyük şairin Boşnak milletine, ilahi bir kaderin görünmeyen bağlarıyla bağlandığını görüyoruz,” diye ekliyor Dr. Turinay.

Misbah ve Yeni Misbah dergisinde yayımlanan şiir ve yazılardan, aslında Mehmet Akif’in büyük Türk milletinin nasıl bir özgün sesi olduğunu görebiliyoruz. İstiklal Marşı ve Çanakkale Şehitleri’ne şiirlerinde geçen “Türk milleti” kavramı sadece etnik Türkleri değil, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve bütün İslam ümmetinin milletlerini kapsıyor. Dr. Turinay devamında ise şöyle yazıyor: “Mehmet Akif İstiklal Marşı’nda Türkiye’yi belirli sınırları olan bir ülke olarak tanımlamaz. Akif’in şiirinin kapsadığı dünya o denli geniştir ki merkezi Türkiye olacak şekilde batıdan doğuya -Türk ve Müslümanların olduğu her yere- uzanır”.

Birinci Dünya Savaşı sırasında, özellikle de aylarca süren Çanakkale Savaşı’nda, Batılı güçlerin planlarına göre yok olması gereken Türk milletinin ve vatanının en dramatik anlarını yaşamış bir şairin sesidir onunkisi. Türk milletinin kahramanca mücadelesinin ve akabinde elde ettiği zaferin şairi, Türk devletinin düşüş ve yükselişinin şahidi, en büyük hüzün ve sevinçlerin şairi, “unutmayan şair” Mehmet Akif Ersoy. İstiklal Marşı’nın bir kıtasında Mehmet Akif yeni nesillere toprağa dikkatli basmalarını, zira her bir adımda bir şehit mezarı bulacaklarını söyler: “Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı: Düşün altında binlerce kefensiz yatanı”.

O devirde onunla aynı veya benzer bir fikriyatı Dr. Safvet Bey Başagiç ve Ali Fehmi Cabiç başta olmak üzere Boşnak şairler, âlimler ve siyasetçiler teşvik edip destekliyordu. Boşnaklar veya Bosnalılar için bir milli marş yazmamasına rağmen Safvet Bey Başagiç’i haklı olarak “Bosnalı/Boşnak Mehmet Akif” olarak tanımlayabiliriz. Başagiç (Nevesinje, 1870-Saraybosna, 1934) yalnız Batı’nın ve Doğu’nun şairi değil, aynı zamanda 20. yüzyılda Boşnakların bir millet olarak uyanma sürecinin önderidir. Ayrıca siyasetçi, mütercim, tarihçi olan Başagiç birçok dergi ve milli derneğin de kurucusudur. Onun Bosna-Hersek Tarihine Dair Kısa Bir Rehber (1463-1850) adlı eseri 1970’lere kadar Boşnak tarihi araştırmalarında standart kaynak olarak kullanılmıştır.

Doğu Hersek bölgesinin köklü bir bey ailesinin torunu olan Başagiç, okul hayatı boyunca ve sonrasında, kültürel ve siyasi olarak her zaman, özellikle Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Çanakkale Savaşı sırasında Bosna-Türkiye ilişkilerini destekliyor ve geliştiriyordu. Başagiç Viyana Üniversitesi’nde savunduğu doktora tezini yazdığı Almanca da dâhil olmak üzere, çok iyi derecede Arapça, Farsça ve Türkçe biliyordu. Gözden geçirildikten sonra Boşnakçaya tercüme edilen bu doktora tezi “Türk İmparatorluğu’ndaki Meşhur Hırvatlar, Boşnak ve Hersekliler” başlığı altında Bosna’da yayımlandı. İlk Boşnak siyasi teşkilatının başkanı Ali Bey Firdus’un ölümü üzerine Başagiç Bosna-Hersek devlet parlamentosu başkanı olarak göreve başlamıştı. Başagiç’in şairliği ve siyaset ve kültür reformculuğunun mu, yoksa mütercimlik vasfının mı daha önde olduğu konusu tarihçiler ve edebiyat eleştirmenlerce hâlâ tartışılmaktadır. Doğu Parnas (Doğu etkisindeki Boşnak edebiyatı) şiirlerini tasavvuf motiflerinde ve Divan edebiyatı nazım şekillerinde yazıyor, fakat aynı zamanda romantik üslubunda daha sık Batı şiir formları kullanıyordu. Doğu’danHafız-ı Şirazî’nin gazellerini ve Ömer Hayyam’ın rubailerini, Batı’dan ise Heinrich Heine’nin şiirlerini tercüme ediyordu. Maalesef Başagiç’in çağdaşları onu yeteri derecede kabul etmemiş ve anlamamıştır. Yaslandığı temel İslami kaynakları ve tam dini özgürlüğü savunduğu için Avusturya-Macaristan İmparatorluğu iktidarıyla çatışma halindeydi. Sonrasında gelen Yugoslavya iktidarında, her rejime hizmet eden Boşnak muhafazakâr ulema sınıfıyla da durum aynı şekilde devam etti. Başagiç Saraybosna’da yokluk ve sefalet içinde vefat etmişti. Sefalet durumuna düşen Başagiç, eski kitaplarını ve el yazması koleksiyonunu Bratislava Üniversitesi kütüphanesine satmak zorunda kalmış ve bu koleksiyon daha sonra UNESCO’nun “Dünyanın Hafızası Programı”na dâhil edilmişti. Başagiç’in koleksiyonu hâlâ memleketine iade edilmedi.

Daha ağır bir kadere mahkûm olan Ali Fehmi Cabiç’in (Mostar, 1853-İstanbul, 1918) Mehmet Akif Ersoy’la büyük ihtimalle doğrudan ilişkisi vardı. Bir ulema ailesinde dünyaya gelen Cabiç Mostar’da müftülük görevi yapmıştı. Akrabalarından Ali Karabeg Avusturya-Macaristan ordusu Mostar’a girerken katledilmişti. Bosna’yı ele geçiren Avusturya-Macaristan İmparatorluğu bu ülkeyi ilk başlarda Katolik inanç propagandasıyla yönetmişti. O yıllarda Bosna-Hersek’in ilk başpiskoposu olan Josip Stadler Boşnak Müslümanlarına “kendilerini necata erdirecek dine geri dönmeleri” çağrısında bulunmuştu. Böylece Boşnak Müslümanlarla Ortodokslar barışarak Roma Kilisesi’nde buluşmuş olacaklardı; zira “kıyamet saati yakındı”. 1899’un Mayıs ayının başlarında Hersek bölgesinde küçük yaştaki Müslümanlar Katolik kilisesi tarafından kaçırılmaya başlamıştı. Dönemin en meşhur vakası, daha reşit olmayan Osman kızı Fata Omanoviç’in rahibeler tarafından kaçırılması ve asla bulunamamasıdır. Bu nedenle Mostar’da Ali Fehmi önderliğinde 12 kişilik bir Yürütme Kurulu kurulmuş ve daha sonra bu kurumdan “Cabiç Hareketi” olarak isimlendirilen bir Boşnak siyasi hareketi doğmuştur. Bu hareket, Avusturya-Macaristan idaresi altındaki Müslümanların haklarını ve özgürlüğünü, vakıf yönetimi hakkını, kültür ve eğitimde özerkliğini, ayrıca Müslüman bir “Resiü’l-Ulemâ” seçilmesini savunuyordu. Ali Fehmi Cabiç Boşnak Müslümanların diyanet başkanının İstanbul’daki Meşihat tarafından belirlenmesini talep ediyordu. Bu nedenle heyetle birlikte İstanbul’a hareket ettiğinde, Avusturya-Macaristan idaresi memleketine geri dönme yasağı koydu. İşte o zaman İstanbul’da Mehmet Akif ile tanıştılar. İstanbul’da “Bosna-Hersek’in Avusturya-Macaristan tarafından ilhakı ve bu idarenin altında yaşayan Müslümanların durumu” konulu Türkçe bir broşür yayımladı. Darülfünunda Arap dili ve edebiyatı dersi vererek hayatını sürdürdü. 1918 yılında İstanbul’da vefat etmesi üzerine Fatih mezarlığına defnedildi.

Mehmet Akif’le ilişkisi olan üçüncü önemli Boşnak ise Hersek Valisi Ali Paşa Rizvanbegoviç’in torunu ve şaire Habibe Rizvanbegoviç Stoçeviç’in kardeşi Hersekli Arif Hikmet Bey’dir (1838-1903). İkisi de Türkiye’de yaşamış ve hem Boşnakça hem Türkçe eserler vermişlerdir. Arif Hikmet Bey “son Türk klasik şairi” olarak tanımlanır. İstanbul’da Mehmet Akif Ersoy’un da müdavimlerinden olduğu Encümen-i Şuara’nın en genç üyelerindendir.

Hoca Ali Şevki hakkında bir bilgiye ulaşamadık. Büyük ihtimalle Ali Şevki de Hersek bölgesinden sürgün edilmiş diğer âlimler gibi hayatının geri kalanını İstanbul’da memleket hasreti çekerek geçirmiştir.

AA

http://timebalkan.com/mehmet-akif-ve-bosna-hersek/

Related Post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir