Cts. Kas 23rd, 2024

Boşnak köylerinin en güzel arazileri kabirlik yaptıklarını söylenir. Kabir taşları Osmanlı kültürünü içselleştirmiş bu ulus için nerdeyse bir sanat yapıtıdır. Boşnak köylerininkabirliklerinin son derece güzel manzaralı ve verimli yerlerde olduğu görülmektedir. Yeniden köye çok yakın olmayan kabirliğe sahip olan köylerde, cenaze namazlarının camide kılınmayıp kabirlikte kılındığı görülür.

Sünni İslam ritüellerine titizlikle uyulan cenaze törenleri sonrası kabrin üzerini örten kürek, yeşil bir örtüye sarılmış sürahiden dökülen temiz ve bol suyla kabrin üzerine akıtılarak yıkanır. Ayrı olarak kabrin yanına hayvanların içmesi için su kabı konur, bu kap yağmurda dolacak bir pozisyonda yerleştirilir. Cenazeden birkaç gün sonra, Kabirlerin üzerine çiçek dikmek hala uygulanan bir ananedir.

Ölünün eşyaları, fukaralar arasında hisse edilir. Ayrı olarak, ölü daha evinden çıkmadan devir tecrübe et bir işlem yapılır. Devir için camide imam tarafından ölünün yakınlarından alınan bir miktar para elden ele dolaştırılarak cemaat arasında dağıtılır. Bu paranın miktarı can verenin yaşı ve kalıtı ile orantılı tayin edilir. Devirin amacı, ölenin kılamadığı namaz, tutamadığı oruç gibi ibadetlerine karşılık bir çeşit kefaret ödenmesidir. Ne kadar çok elden ele para çevrilirse o kadar makbul olduğuna inanılır. Devir geleneğinin son yıllarda resmi atama ile köylere gelen imamların telkini ile ortadan kalkmakta olduğu görülmektedir

Köy Düğünleri

Köy düğünleri pazartesi günleri gelinin çeyizlerini sergilemek üzere sermesi ile başlar. Bu arada baklavalar açılır, düğün hazırlıkları sürer. Komşu aileler yardıma koşar, tatlı bir telaşla düğün hazırlığı yapılır.

Köydeki tüm bayanlar, serilen çeyizleri görmek üzere gelin evine uğrar. Perşembe günü damat, birkaç yakınıyla gelir ve çeyizleri kız evinden alır. Bu arada gelinin akrabaları içinde çocuk yaşta olanlar, çeyiz sandığının üzerine oturur ve güveyden bahşiş almadan kalkmaz. Resmi nikâh ve dini nikâh düğünden önce yapılır. Dini nikâh kutlu kabul edilen perşembeyi cumaya bağlayan gece kıyılması seçenek edilir.

Cuma namazı vakti, çoklukla köy caminde mevlit okutulur. Öğleden sonra her iki tarafta düğün hazırlıkları alabildiğine hareketlenir. Cumartesi günü kına gecesi yapılır. Kız evine kınaya giden erkek tarafından, gelinin eltisi ve görümcesi, dış kapıda ayak sürer ve içeri girmek için nazlanır. İçeri girmeleri için gelinin yakınları sanki yalvarırlar. Görümce ve elti, meyve, kahve ve baklava ister. Bu istekler hiç kırılmaz. Hem de önceden ayakkabılarını da sildirirlermiş. Üstelik silindikçe ayakkabılar batırılır, sanki kız evine zulümederlermiş. Bir müddet devam eden bu ayak sürüme, en son gelin kızın gelip eltisine ve görümcesine hoş geldiniz demeleriyle biter ve bunun hemen peşinden kına için eğlenceler başlardı.

Kına gecesinde bir Balkan Türküsü olan “yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” gelin ağlatma türküsü olarak söylenir Kına yakılırken gelinin ayak sürüdüğü görülür, damadın yakınları elini açması dil dökerler. Gelin ancak kayınvalidesinden ya da görümcesinden bir hediye alınca (çoğunlukla bir çeyrek altın) elini açar.

Kına gecesinin bitiminde ya da bazen sonuna doğru hem kız tarafından hem de erkek tarafından erkekler, hep beraber toplanıp kolo denilen geleneği yerine getirirler. Bu geleneğe göre, aralarında köyün sayılan kişilerinin de bulunduğu bu kişiler, geleneksel Boşnak kolo müziği eşliğinde halka biçiminde saatin ters yönünde dönerek geleneksel oyunları oynarlar. Boşnak eğlencelerinde armonikalar eşliğinde çaçak, rijetko, ruzmarin, vrti kolo, jusufe, pajduşka, zet kolo(damat), uzicko, şote gibi oyunlar oynanır. Hava şartları müsaade ederse neredeyse sabahın ilk ışıklarına kadar eğlence sürer. Eğlence sırasında genellikle alkol (rakı, roze –Erik Rakısı, pivo ve soko kurutulmuş et) alınır ve havaya silah sıkılır.

Pazar günü erkek evinde başlayan düğün, ikindi üzerine kadar sürer. Misafirlere etli kazan pilavı, pita, börek, çorba (önceden çoğunlukla begova çorba), kuru fasulye veyahutnohut gibi bir sulu yemek ile ayrandan oluşan sofralar kurulur, ikramlar yapılır. Düğünün her türlü organizasyonunu, güveyin evli, orta yaşlarda ve becerikli bir akrabası yapar, buna düğün kâhyası denir.

Düğün esnasında güvey tıraşı denen bir gelenek yerine getirilir. Buna göre, damat, herkesin görebileceği ortalık bir yere oturtulur. Bir berber tarafından sakal tıraşı yapılır. Bir taraftan davullar çalar. Düğünde bulunanlar damada para asarlar. Bu paralar, önceden yapılan anlaşmaya göre damatta kalabileceği gibi berbere bahşiş olarak da verilebilir. Güvey tıraşının sonlarına doğru damadın arkadaşları oyna kalkarlar. Birkaç tur döndükten sonra damadı da kaldırırlar ve hep birlikte birkaç tur daha oynarlar.

İkindi üzeri damat tarafında düğün biter. Büyükçe bir konvoy oluşturulur. Bu konvoylar artık motorlu taşıtlardan oluşsa da eskiden binek hayvanları kullanılırdı. Eskiden gelin alıcıya giden kadınlar beyaz yaşmak örtünürler ve sırtlarına beyaz yatak çarşafları geçirerek giderlermiş. Gelin alıcıya katılanlara birer mendil dağıtılır. Şimdilerde mendilden çok arabaların aynalarına renkli kurdeleler bağlanmaktadır.

Gelin alayı kız evine varınca burada genellikle erkek tarafına bir takım zorluklar çıkartılır. Gelinin erkek kardeşleri kızı uzun süre içeride tutarlar, davulcular sabırsızlıkla tempolu biçimde çalarlar. Erkek tarafından geline verilmek üzere bir bahşiş istenir, bunun pazarlıkları yapılır. Erkek tarafı alttan alır, ancak birinci dereceden olmayan bazı akraba ve komşular kız tarafı ile tatlı tatlı münakaşa ederek süreci çabuklaştırmaya çalışırlar.

Bu sırada gelinin yakınları, bir ağaca önceden astıkları yumurtanın vurularak kırılmasını ister. Genellikle ilk teşebbüsü damat yapar. Birkaç teşebbüsten sonra damada diğer yakınları da eşlik etmeye başlar. Kız tarafı, yumurta kırılıncaya kadar gelini vermez. Şimdilerde daha çok Ankara Fevziye’de civarında yaygın biçimde yapılan bu gelenek, sonsenelerde unutulmaya yüz tutmuş, uygulanan yerlerde ise sadece bir şakalaşma vesilesi haline gelmiştir. Zira ağaca asılı yumurtayı kıracak kadar iyi nişan alabilen pek kimse de kalmamıştır.

Gelin alayı, kız evinden dönüşte kesinlikle değişik bir rota kullanır. Yol süresince gelin arabasının önü bahşiş isteyen çocuklarca sık sık kesilir. Yol süresince kesinlikle bir çayın üzerinden geçilir, mendil atılır. Gelin alıcılar, erkek evine yaklaşınca herkes araçlarından iner ve davul – zurna eşliğinde oynayarak ve biraz da ağırdan alarak haneye kadar gelinir. Aynı zamanda artık akşam olmak üzeredir.

Gelin haneye girerken koltuk altına bir kuran-ı kerim verilir. Gelin, evin duvarına bir parça yağ sürer, bir cam bardağı kırar. Gelinin üzerine verimli olsun diye pirinç atılır. Öncedenhaneye girerken gelinin duvağını gül dalı ile kaynanası açarmış.

Gelin içeri girince düğün dağılır, yalnızca çok yakın akrabalar ve güveyin arkadaşları kalır. Kadınlar gelinle, erkekler güveyle akşam yemeği yerler.

Gelin odasına alınır. Bir erkek ceketinin üzerine üç kere oturtulup kaldırılır. Kucağına anası babası sağ bir erkek çocuk oturtulur. Gelin içine bozuk para sokulmuş bir elmayı kucağındaki çocuğa armağan eder.

Akşam namazından sonra güveyin yakınları, güveyi biraz sırtına vurarak sertçe gelinin bulunduğu odaya iteklerler. İçeride, gelin ve güvey, kız tarafından gönderilmiş baklavadan birkaç diş yedikten sonra ikişer rekât namaz kılar.

Gelin, sonrası sabah, erkenden güveyin küçük erkek kardeşiyle beraber yakınlardaki bir çeşmeye veyahut pınara gider. Burada doldurulan bir testi su, geri dönüşte azar azar dökülerek getirilir. Gelin, kendisine eşlik eden kayınbiraderine bir mendil armağan eder.

Nişan Adetleri

Söz yüzükleri takıldıktan kısa bir müddet sonra nişan hazırlıkları başlar. Nişan öncesi gençler aile büyükleri tarafından çarşıya götürülür. Her iki taraf da karşılıklı olarak birbirlerine giyecek alırlar. Kızın aldıkları oğlan evine oğlanın aldıkları kız evine götürülür. Daha sonra alınan kıyafetler, karşı tarafın birinci derece akrabalarına birer armağan(çoğunlukla kılık kıyafet türünden) ilave ederek bohçalanır. Aracılar vasıtasıyla karşı tarafa gönderilir.

Nişana erkek tarafı kutular dolusu lokum ve bisküvi ile çerez götürür. Konu komşu ve akrabalar çağrı edilir. Konuklar neşe içinde sohbet ederler. Ailelerden tahsil ve yaşistikametinden sayılan bir kişi kısa bir konuşma yaparak nişan yüzüklerini keser.

Son senelerde nişan merasiminin düğün gibi bir eğlence ile yapılması ananesi yerleşmiştir. Nişanlanan çiftler, son senelere kadar sadece bayram günleri el öpmek için berabergezebilir, bu geziler esnasında gelin adayının bir bayan yakını da yanlarında refakat ederdi. Son senelerde bu konuda aileler yumuşamışlardır. Yeniden nişanı takip eden ilk bayram günü karşılıklı birer nişan armağanı götürme ananesi de vardır.

Önceden nişanlı kalma müddeti oldukça uzun sürerdi. Çoklukla erkekler askere gitmeden nişanlanır, iki sene civarında süren askerlikten sonra makul bir müddet içinde düğün yapılırdı.

Boşnaklar,
Osmanlı devleti döneminin ümmetçi yapısından 1960′lar Yugoslavya’sına kadar, değişik şekillerde de olsa, asırlarca dine dayalı bir kimlik tanımı içinde bulunmuşlar, Bosna-Hersek ve Sancak’ta yaşayan Ortodoks veya Katolik Güney Slavları ise Sırp veya Hırvat milletlerinin bu bölgelerdeki uzantıları kabul edilmiştir. 1963′de Yugoslavya’nın SosyalistFederalCumhuriyet tanımına geçişi ile beraber Bosna-Hersek Sosyalist Cumhuriyeti idareninde Sırpların egemen konumunun zayıflamaya başlaması Boşnaklar için yeni bir ulusal kimlik tanımının yolunu açmıştır. 1961′de ortaya atılan “Etnik Müslüman” terimi ile Boşnaklar bu isim altında Bosna-Hersek’in yönetiminde Sırpların ve Hırvatların yanısıra söz sahibi hale gelmişlerdir. 1968′de Müslüman milleti, dini mensubiyeti ifade eden müslüman (küçük harfle) teriminden farklı bir anlam içerecek şekilde Yugoslavya anayasasına girmiştir. (Bu anlama göre, örneğin, Yugoslavya Arnavutları, (ekseri) müslüman olup, Müslüman değildiler.). Bosna-Hersek’in bağımsızlığını kazanmasından sonra ise, Boşnak terimi milli bir anlam kazanmış olup, evrimini halen sürdürmektedir.
Bu anlamda Sırbistan-Karadağ2002 ve 2003 nüfus sayımı verilerine ve bireylerin kendi tanımlamalarına göre önemli bir Boşnak nüfus bulunmaktadır. Sözkonusu veriler şu şekildedir:
Sancak’ta; Boşnaklar 193,026 kişi (toplam nüfusun % 45.31′i), Sırplar 156,852 kişi (toplam nüfusun 36.82%), Karadağlılar 29,892 kişi (toplam nüfusun % 7.02′i), Müslüman milleti 27,047 kişiye (toplam nüfusun % 6.35′i);
Karadağ’da; Karadağlılar 267,669 kişi (toplam nüfusun % 43.16′i), Sırplar 198,414 kişi (toplam nüfusun % 31.99′i), Boşnaklar 48,184 kişi (toplam nüfusun % 7.77′i), Arnavutlar 31,163 kişi (toplam nüfusun % 5.03′i), Müslüman milleti 24,625 kişi (toplam nüfusun % 3.97′i), Hırvatlar 6,811 kişi (toplam nüfusun % 1.1′i).
Ayrı olarak, Sırbistan, Hırvatistan ve Makedonya’da % 1′ler civarında küçük bir Boşnak nüfus yaşamakta, işgücü göçü hasebiyle başta Almanya gelmek üzere Batı Avrupa ülkelerine yerleşmiş Boşnaklar da bulunmaktadır.

Tarih
Boşnak toplumunun en daha önceki kökleri,21 bin sene önce Last Glacial Azami u takiben Balkanlar’ da genişleyen antik topluma dayanabilir.Fatih Sultan Mehmed,Fatih Sultan Mehmed Bosna’yı aldığı zaman sedece Katolik’ lere değil Bogomill mezhebindeki Bosna Hıristiyan’larına da çok tolerans göstermiş ve onların devlet hizmetinde yetişmelerini sağlamıştır.İsa’yı Allah’ın kulu olarak kabul etmeleri ve Muhammed’i tanımalarından dolayı Bogomiller Müslüman’lara daha yakın görünüyorlardı.Türk’lerin yürekhürriyetine saygı göstermeleri,bir kaç yüzyıl Katolik klisesi ile bu mezhep krallarının ve Macar’ların zülmüne uğrayan Bogomill Boşnaklar sırp ve bulgarların zulmüne uğrayanPomakların.da toplu olarak islamiyeti kabul etmelerine sebeb olmuştur.Bogomill mezhebine bağlı olan Boşnaklar,savaş kabiliyetleri,Macar’ları iyi tanımaları sebebiyle Macaristan ile yapılan savaşlarda etkin bir rol oynamışlardır.Müslüman Boşnaklar her zaman Osmanlı Devleti’nin kuzeybatı hududunu yalnız başlarına savunmuşlardır.Boşnaklar İslamiyet’i kabul etmeleri,devlete bağlılıklarını kanıtlamaları sayesinde Osmanlı Devleti’nin çeşitli kademelerinde görev yapmışlardır,hatta defterdar,kaptan-ı derya ve sadrazamdahi olmuşlardır.Hersekzade Ahmed Paşa (1497-1516) beş kez sadrazamlığa getirilmiştir.

==K ü l t ü r==

===Folklor===
Boşnak folklorü 15.nci yüzyıla tarihlenen uzun bir geleneğe sahiptir. Boşnak kültüründeki pekçok unsur gibi onların folklörleri Slavik karışımı ve Doğu etkisindedir. Tipik olarak 19.ncı yüzyıldan önce yer alır.
Boşnak folkloründe iki popüler karakter, ”’düzenbaz”’ ve ”’kahraman”’ görülür. Muhtemelen ilkinin en meşhur örneği [[Nasreddin Hoca]], mahalli folklor Boşnak kompozisyonunda çeşitli fıkralara sahiptir. Diğer düzenbazlar akıllı bilge adamı içerir. Sözde,bir mahalli memur yere yapılacak olan bir kilise için onun bir hayvan derisinden büyük olmamasınıistemekteydi. Bilge adam, o zaman hayvan derisini ince şerit halinde keser ve onu toprağın üzerine bir kilisenin yapılmasına elverişli olacak şekilde dizerek kilise için bir hudutoluşturur.

===Dil===
Boşnaklar,[[Boşnakça]] konuşurlar.Türkiyede pomaklar ile bu dil hemen hemen şive farkı hariç aynıdır yalnız pomaklar kril abecesini kullanır ve güney Rusça.ya daha yakın olarak kabul edilir.Bu lisan [[Sırpça]] ve [[Hırvatça]] ‘dan yazım ve gramer bakımından biraz deişiktir.Boşnak dili,[[Almanca]]’da olduğu kadar diğer komşu lisanlarda kullanılmayan çok sayıda doğusallık içerir.
Boşnakça ayrıca kendine özgü iki yazılış biçimine sahipti.Bunların ilk ”’Begovica”( ayrıca Bosansika olarak da söylenir) [[Kiril abecesi]];ikincisi ise Arab abecesidir.Bugün, bu iki kullanım da hemen hemen ölmek üzeredir.Çünkü,günümüzde bu kullanımın [[okur yazar]] sayısı oldukça azdır.

===Din===
Boşnakların çoğu Müslüman olsa da, bazıları [[Ateizm]] ,[[Agnostisizm]] ve [[Deizm]]’e inanır.Bundan dolayı ”’Secular Hümanizm”’ ”’Dünya Görüşü”’ ”Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti” zamanı boyunca yaygındı.Geçmişte ülkede [[Sufilik]]’in büyük bir rol oynamasına karşın ,[[Bosna-Hersek]] ‘ te çoğu Müslüman İslam’ın [[Sunni]] [[mezheb]]ine bağlıdır.

Boşnak Türkleri
Bosna Beyliği; Atillah Hun’un Avrupa’yı haraca bağladığı günden bugüne kadar, hep Sırbistan Krallığı’nın başının belası olmuştur. Boşnaklar da Yugoslav kökenlidir ve hala Yugoslavca konuşurlar. Tarih boyunca Yugoslav Krallığı’na karşı kim savaştı ise, onlarla bir olmuşlardır. 13. yüzyılda Osmanlıların Balkanları işgal etmeye başlaması ile birlikte, Osmanlılarla birlikte olmuşlar ve Hristiyanlık dinini terk ederek Müslüman olmuşlardır.
29 Osmanlı Padişahından sadece Ertuğrul Gazi’nin annesi Anadoluludur. Diğer Osmanlı saray kadınlarının ezici çoğunluğu Yugoslav’dır. Yani Boşnak’tır. Her ne kadar Yeniçeri Ocağının devşirme Hristiyan çocuklarından oluştuğu söylense de, bu doğru değildir. Yeniçeri Ocağı; Boşnak saray kadınlarının, kendi akrabalarını getirip Osmanlı yatılı mekteplerinde okutarak, Osmanlıya yönetici yapıyorlardı. Osmanlı saray entrikalarının çoğu da bu Boşnakların sarayı yönetme arzularından kaynaklanıyordu. Kısacası, Afgan kökenli Osmanoğulları’nın yöneticileri hep Boşnaklardan oluşmuştur. Günümüzde de bu aynen devam ediyor.
Her ne kadar 1825′te, 4.Murat döneminde Yeniçeri Ocağı dağıtıldı ise de, Yeniçeriler Osmanlı silahlı gücünü ve yöneticiliğini sürdürmeye devam ettiler. Birinci dünya savaşında, cephede mağlup olan Osmanlı Paşaları, cepheyi ayrılarak soluğu İstanbul’da aldılar. Cephe kaçağı paşalara İstanbul dar gelmeye başladı. Hem de bunlardan bazıları, başka cephelere atanmasına karşın, görev yerlerine gitmiyorlardı. Nihayetinde, bu yeniçeri torunları, son bir defa daha Osmanlıya karşı kazan kaldırdılar ve Osmanlı Hilafetini ve Hanedanlığını devirdiler. O günden beri de devleti aracısız, dolaysız kendileri yönetiyorlar. Osmanlı, Balkanlardan çekilmeye başlamasıyla beraber, yerli işbirlikçileri de Balkanları ayrıldı ve Anadolu’yu büyük bir göçmen dalgası sardı. Bunların çoğunluğunu da Boşnaklar oluşturuyordu. Yeniçeri Ocağının dağıtılması, bunlara arazi dağıtılması veizdivaç etme desturunun çıkmasıyla, Anadolu’da çoktan bir Boşnak sömürgesi oluşmuştu. Daha sonra gelenler de bu akrabalarıyla ivedi kaynaştılar.
İkinci Boşnak göçü, ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra oldu. 1942′de Alman Nazi Silahlı güçleri, Yugoslavya’ya saldırdılar. Boşnaklar, hemen Nazilerle bir oldular. Naziler Yugoslavya’yı işgal ettiğinde, Hırvat orijinli Tito, Kızıl Yıldız isimli saklı bir örgüt kurdu ve Nazi işgaline karşı özgürlük mücadelesine başladı. Naziler, Boşnaklardan oluşan Müslüman SS birliklerini kurarak, Tito’nun Kızıl Yıldız Örgütüne karşı acımasız bir mücadele başlattılar. Ancak, Naziler savaşı kaybedip geri çekilince, iktidara gelen Tito yönetimi döneminde, Müslüman SS birliklerini oluşturan Müslüman Boşnakların önemli bir kesimi, Türkiye’ye göç etmek mecburiyetinde kaldı. Bugün Türkiye’de oluşan asker-sivil yönetim erki, bu muhacirlerin çocuklarından oluşuyor. Mesela, Tansu Çiller’in babası, Müslüman SS birliklerinde bir komutandı. Türkiye ‘ye geldiğinde Türkçe bilmiyordu. Yıllar sonra, Türkçeyi öğrenince de vali oldu.
Günümüzde Boşnak kökenli Osmanlı saray kadınlarının çocukları ve akrabaları Ergenekon’dan çıkıp Anadolu’ya Asena isimli dişi kurdun peşine takılarak geldiklerini iddia ediyorlar. İri kemikli, sarı saçlı ve yeşil gözlü tiplerine baktığımızda, hemen de Ortaasyalı oldukları anlaşılıyor.
Her ne kadar, Yeniçeri Ocağı üyelerinin Bektaşi, dolayısıyla da Alevi oldukları söylense de, bu tamamiyle tarihi gerçekleri çarpıtan görüşlerdir. Zira Yeniçeriler Müslüman Boşnak çocuklarından oluşuyordu. Ayrı olarak, 300 sene süresince Alevilere karşı yapılan kırımları Yeniçeriler yapıyordu. Nasıl oluyor da bir alevi asker ocağı, sadece suçu Alevi olmak olan insanlara karşı katliamlar uyguluyor? Aslında Haçlı Avrupa Hıristiyanlığına sahip Boşnaklar, asla tam manasıyla Müslüman olmadılar. Sadece, İslamımsı bir İslam’ı benimsediler. Son zamanlarda bunu laiklik dinine dönüştürdüler. Kendileri gibi olmayan bütün Müslümanlığa karşılar. Bilhassa, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya gelen Boşnak göçmenlerin tamamı, sadece yeminli bir Alevi düşmanı değil, bu arada Anadolu’daki yerli bütün Hıristiyanlara karşı kin ve nefret doludurlar. Bunlar, Avrupa’daki Hıristiyanlardan gördükleri baskıları, Anadolu’daki yerli Hıristiyanların üzerine kin ve nefret olarak kustular. Pontus Rumları, Ermeniler ve Süryaniler bunlardan bazılarıdır. Bu baskılar neticesi, bunlar ya yok oldu veyahut Müslüman Boşnaklara uyum sağlamak zorunda kaldılar. Müslüman Boşnak ve Kürd ilişkilerine gelince; bunlar Kürdlerden nefret ederler. Kürd varlığını tamamiyle red ettikleri gibi, Kürdleri; ehlileştirilmesi gereken dağ Türkleri olarak görürler. Sadece cumhuriyet döneminde, 22 sefer Kürdlere karşı kırım uyguladıklarını kendileri itiraf ediyorlar. Böylelikle de bunlar, hemen şimdiden 23. Kürd kırımı için hazırlıklara başlanması gerektiğini de düşünüyorlar.(!)
Cephe kaçkını Boşnak orijinli Osmanlı paşalarının kurduğu Türkiye Cumhuriyetini son zamanlarda de, bu paşaların torunları yönetiyor. Son zamanlarda devlet yöneticilerinin tamamına yakını Müslüman Boşnaklardan oluşuyor. Bir kere İçişleri, Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarında görev alabilmek için, kırmızı kaplı Anayasaya göre, Boşnak orijinliolmak gerekiyor. Bunlara göre, herkes devlet düşmanı ve haindir. Zaman zaman kışlalarına çekilseler dahi, devlet idare erki hep bunların elinde olmuştur. Bazen kendileri Anayasayı tamamiyle rafa kaldırmalarına karşın, aynı Anayasayı ihlal ettikleri gerekçesiyle, insanları idam ettiler. Müslüman Boşnaklar, Türk ırkçılığında hep baş rol oyuncusu oldular.
Türkiye’deki yönetici Boşnak Türklerinin kimliklerini teker teker yazmaya kalkışsak, buna ne zaman ve ne de kağıt kalem yeter. Celal Bayar, Adnan Menderes, Süleyman Demirel ve Tansu Çiller bunlardan bazılarıdır. Yukarıda da belirttiğim gibi, devlet idaresinin tamamına yakını bunların elindedir. Zaten, 600 senelik Osmanlı ve 83 senelik cumhuriyet döneminde, asla Ortaasya orijinli Türkmen yönetici olmamıştır.
Boşnak orijinli saray kadınlarının torunları, devlet idarenini ellerinde tuttukları gibi, medya, sanat ve ekonomi de bunların tekelindedir. Ekonomik alanda bunların görüşlerine tersdüşen birileri olursa, vakit kaybetmeden ya yok olur veyahut iflas eder. Zira devlet bankaları bunların denetimindedir. Sadece ekonomik alanda değil, sosyal ve siyasal hayatınhiç bir alanında, bunların görüşlerinin ters olamaz. Eğer olursa, o insanların hali virandır. Bunların İslamımsı inançlarına uydurmaya çalıştıkları laiklik dinine ters düşen irticacıdır. Velhasıl, bunların borazanının dışında, Türkiye’de hiç kimse ıslık dahi çalamaz. Eğer böyle bir aksilik olur da, birleri ıslık çalmaya kalkışırsa, ya ilkel bir darbe olur veyahut postçağdaş bir darbe. Ergenekon’dan gelen Yugoslav muhacirlerini kimse kızdırmaya kalkışmasın.

Bosna-Hersek’te evlilik gelenekleri…

BOSNA-HERSEK’te savaştan sonra geleneklerin bir çoğu değişmiştir. Dernekler bu gelenekleri sürdürmek için çalışmalarını sürdürmektedir. Evlenme çağına gelmiş genç damat adayının tarafı gelin adayının büyüklerinin yemeğine davetli olarak katılırlar. Bu yemekte uygun görülürse evlenecekler arasında söz yapılması için damat tarafı gelin tarafından tarih belirlenmesini ister.

Damadın kabulü kahvede
Evlenecek kızın aile büyükleri damat adayı hakkında bir karara vardıktan sonra kahve ikramına geçilir. Kahve şekerli ise damat adayı evliliğe uygun görülmüş demektir, şayetkahve sade ise güvey adayı evliliğe uygun görülmemiştir demektir. Bosna-Hersek’te Türklerin yaptığı diğer bir usulde izdivaç etme çağına gelmiş genç erkekler, bir takım düğün alaylarında güç gösterisi ve cesaretlerini göstermek için Mostar Köprü’süne çıkarak suya doğru atlarlar.

İzdivaç edecek genç köprüye çıkar
Mostar Köprüsü’nün yüksekliği ve suyun akıntısı ise insanı ürpertir. Bu anane ise savaştan sonra azaldığı ve kimsenin yeni yapılan köprünün üzerinden atlayarak kendilerini göstermediği görülmüştür. Düğün ananeleri, Boşnak, Türk, Makedonlar olmak üzere üç çeşit yapılmaktadır. Bu ananelerin özü araştırılmaktadır.

 

Kaynak : http://annemindefteri.com/bosnak-adetleri/

Related Post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir