Cts. Eki 12th, 2024

Geçtiğimiz hafta, ikinci kez olarak ailece Bosna-Hersek’e seyahatte bulunduk. Bu kez, daha önce gezip görme imkanı bulamadığımız birçok şehir ve kasaba dahil olmak üzere, gezip görme, gözlemleme imkanı bulduk.

Esasen, şahsen Balkanlarla kurduğumuz irtibat 1991’lere kadar dayanıyor. Bosna savaşı sırasında da bölge ile yakından alakadar olmuştuk. Bugüne değin Balkanlarla ilgili bir hayli makale de kaleme aldık.

20. Yüzyılın başlarında, özellikle Balkan savaşlarından sonra Meriç’in ötesi ile tedricen kesilen alaka, dahası alakasızlık, 1991’e, Doğu Bloku’nun çöküşüne değin sürdü. Türkiye en büyük Balkan/Rumelili Müslüman Diasporasını barındıran ülke olmasına rağmen, geçen yüzyıl başındaki savaşlar ve toprak kayıpları, göçler ve bunun sonucunda imparatorluktan ulus-devlete geçiş ve resmi ideoloji Meriç’in batısı ile bağların kopmasına yol açtı. 1992’de başlayan Bosna Savaşı Türkiye’deki başta muhafazakâr çevreler olmak üzere birçok kimsenin ilgisini yaklaşık 70-80 yıl sonra bölgeye tekrar yöneltti. Ancak, yaşanan travmalar/savaşlar/göçler ve resmi ideolojinin kronik ilgisizlik/kayıtsızlık dayatması bu ilginin yeterli bir düzeye ulaşmasına hep engel teşkil etti. Bu yüzden geçen 25 yıl zarfında bu hususlarda çok zaman kaybedip, fırsatlar kaçırdık.
Türkiye’de resmi ideolojinin dayatmasıyla on yıllarca “Meriç’in ötesi cehennem” politikası empoze edilmiştir. “Bizim anavatanımız Anadolu, Balkanlardaki 500 yıllık dönem anlamsız bir maceraydı, vatanımıza geri döndük” söylemi Rumeli/Balkan asıllı vatandaşlar arasında yaygınlaştırılarak, Balkanlar/Rumeli ile bağların tekrar inşasının önüne geçilmiştir.

Oysaki, Osmanlı devletinin kuruluş devirlerinden beri imparatorluğun varlığında/kaderinde Balkanlar/Rumeli başat rol oynamıştır. 1402’de Yıldırım Bayezid ile Timurlenk arasında cereyan eden Ankara Savaşı deneyimi, Balkanların Osmanlı’nın merkez hinterlandı haline gelmesine yol açmış, bu coğrafyayı Osmanlı ülkesinin beyni konumuna sokmuştur. Osmanlı’nın merkez hinterlandı Bursa’dan Tuna’ya ve buradan Adriyatik’e uzanan bir bölge olduğu gibi, sadrazam dâhil saray bürokrasisinin de belkemiğini oluşturmuştur. Osmanlı Devleti Balkanlar ve Doğu-Orta Avrupa’da ilerleyip, güçlü olduğu devirlerde parlak ve yükselme dönemini yaşamış, artık Tuna boylarının ötesine geçemediğinde ise duraklama, gerileme ve dağılma dönemlerine maruz kalmıştır. Bu anlamda, Osmanlı devletinin yükselme, duraklama, gerileme ve dağılma dönemlerinin temel belirleyeni Rumeli/Balkan coğrafyasındaki konumu olmuştur. Balkan coğrafyasındaki yenilgilerle ve bu coğrafyanın (Rumeli) 1912 Balkan Savaşları neticesinde Edirne’ye kadar kaybıyla Osmanlı Devleti beyninden vurulmuştur.

Balkanlar ve Doğu Avrupa Osmanlı’nın/İslam Dünyası’nın batıya uzanan ucu, aynı zamanda Roma merkezli Hristiyan dünya/Batı Avrupa ile encounter ettiği/karşı karşıya geldiği bölge konumundaydı. Osmanlı’nın duraklama ve gerilemeye yüz tutması ile Batı Avrupa’nın yükselişi birlikte cereyan etmiştir. Osmanlı Balkanlar/Rumeli’de gerilemeye ve toprak kaybına maruz kaldıkça, Frenk Diyarı denilen, Batı Avrupa güçlenmiş ve aynı zamanda 18. Yüzyıl’dan itibaren Osmanlı Batılaşmasının da başlangıcını teşkil etmiştir.

19. Yüzyıl’da hızlı dağılma süreci ve bununla paralel olarak gelişen reform ve batılılaşma hareketleri, özellikle Tanzimat sonrasında başlayıp, 1912 Balkan Savaşı ile Edirne’ye kadar tüm Rumeli/Balkan topraklarının kaybına kadarki süreç, aynı zamanda Osmanlı hanedanının/devletinin Birinci Dünya Harbi akabinde sonunu getirmiştir. Gerileme ve dağılma döneminde gelişen batılılaşma zihniyeti, İttihat-Terakki İdaresi’nde iyice olgunlaşıp Rumeli ve Ortadoğu’ya sırtını dönmüş, Anadolu’ya hapsolma ile neticelenmiştir.

Bosna-Hersek, Budin/Hüngürüs Vilâyeti/Macaristan’ın kaybından sonra, Arnavutluk/Arnavut Diyârı ile birlikte Balkanlarda Osmanlı’nın en önemli istihkam bölgesi olmuştur. Zaten, Her iki bölge Fatih devrinde fethedilmesi akabinde Osmanlı merkez bürokrasisinin de ana kaynağı olmuştur. 33 Arnavut, 29 Boşnak sadrazam bunun en başta gelen göstergesidir.

Bosna-Hersek, 93 Harbi (1877-78 Osmanlı-Rus Seferi) sonuna kadar, Arnavut Diyarı’nın yanı sıra Osmanlı’daki merkezi konumunu sürdürmüştür. 1830-31’de Sırbistan’da baş gösteren Kara Yorgi Vak’ası, Belgrad Paşalığının kurulması ve ardından süregelen hadiseler bu savaş neticesinde Bosna-Hersek’in Avusturya-Macaristan Devleti’nin işgaline uğramasına yol açmıştır.

Kaynak : http://www.yenisafak.com/yazarlar/mufityuksel/bosna-hersek-ve-balkanlar-1-2040488

 

Related Post

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir